5 Ocak 2016 Salı

Amnezi - Jennifer Rush (Altered #1) | Kitap Yorumu


Her Şeyi Unutmaya Zorladılar. Ama Asla Unutmayacaklar 
Kendine bile güvenemediğinde, kime inanabilirsin?

Anna'nın hayatı sırlarla kuşatılmıştır. Babası Şube'nin son projesi için, çiftlik evlerinin altındaki laboratuvarda, genetiği değiştirilmiş dört çocuğu gözlemleyip üzerlerinde çeşitli testler yapmaktadır. Ciddi mizaçlı Nick, neşeli Cas, zeki Trev… ve Anna'nın kalbini çalan Sam.

Şube, çocukları geri alma vaktinin geldiğine karar verince Sam bir kaçış planı yapar. Onunla gitmek ve güvenli hayatına devam etmek arasında kalan Anna'yı babası kaçmaya zorladığında Sam de genç kızı her ne olursa olsun Şube'den koruyacağına dair söz verir. Ancak bir sorun vardır: Sam ve diğerleri laboratuvardan önceki hayatlarına ve gerçek kimliklerine dair hiçbir şey hatırlamamaktadır. 
Hayatta kalmak için, Şube onları yakalayıp geçmişlerini tamamen ellerinden almadan önce tüm ipuçlarını bir araya getirmek zorundadırlar. Üstelik Anna kaçışları sırasında Sam'le birbirlerine tahmin ettiklerinden çok daha fazla bağlı olduklarını keşfedecektir...

Herkese Merhaba!

Nasılsınız? Ben final haftamdan önce baya yoğunum. Yine de yeni yılın ilk günlerinde 4 kitap bitirdim bile ve onlardan biri Amnezi. Fazla uzatmadan direk yoruma geçeyim.

Öncelikle kitabı okuma sebebim kitap kapağı. Yani, bakar mısınız, çok güzel değil mi? E-book olarak bulduğum anda indirip okumaya başladım ve bir günden kısa bir sürede bitirdim. Hızlıca okunan, akıcı bir dili vardı. Kafanız yorulmadan çatır çatır okuyabilirsiniz ve hiç sıkılmazsınız.

Konuya gelecek olursak beş ana karakterimiz var ve olaylar sadece Anna'nın ağzından anlatılıyor. Bazen Sam'in gözünden okumak istemedim değil, baya ilginç bir düşünce yapısı olduğu için zihninin içinde neler döndüğünü bilmek isterdim.

Kitap, çiftlik evinin altındaki laboratuarda başlıyor. Anna sürekli laboratuarın içinde takılıp çocuklarla zaman geçiriyor. Bunun dışında tek hobisi ölen annesinden kalan tarif defterine resimler yapmak. Laboratuara, önce babasından gizlenerek girmeyi alışkanlık ediyor ama en sonunda izni kapıp deneyler için çalışmaya başlıyor. Çocukların üzerinde yapılan deneylere yardım ederken bir yandan da onların arkadaşı oluyor ve sevdikleri şeyler hakkında onlarla konuşuyor. Cas'e sevdiği kurabiyelerden hazırlayıp, Trev'le muhabbet ediyor. Gecelerini Sam'le satranç oynayarak geçiriyor ama Nick'le pek yakın olamıyorlar. Arka kapak yazısında söylendiği gibi Anna Sam'e karşı boş değil ama Sam'in karakteri hiçbir açık vermiyor. Kızdan hoşlanıp hoşlanmadığını anlayamıyorsunuz, kızın kendisini sevdiğini bilip bilmediğini anlayamıyorsunuz. Biraz deli etsede Sam'in karakterini sevdim.



Sam'in ricası üzerine birkaç dosyayı gizlice karıştıran Anna, ufak bilgiler elde ediyor ama parça parça olan yazılardan bir şey çıkaramıyor. Üstüne Şube'den gelen birkaç kişi çocukları götürme kararı alıyor. Anna sürekli zihninde kavga ediyor çünkü arkadaşlarının her biri için özgür bir hayat istiyor ama onlar gittikten sonra yalnız kalacağı içinde üzülüyor. Şube'nin rahatsız edici ziyareti üzerine çocukların yeni adresi özgür bir hayata çıkacak gibi değil ama Sam, yaptığı bir planla ortalığı karıştırıyor ve diğer çocuklarla birlikte kaçıyor. Babası Anna'yı da evden uzaklaştırınca Sam kızı koruyacağına dair söz verip, kaçarken onu da yanına alıyor. Birlikte geçmişleriyle ilgili ipuçları aramaya başlıyorlar.



Hepimiz birbirinden ilginç dört erkeğimizin hayatları ile ilgili araştırmalar olacağını düşünüyoruz ama Anna'da kendi hayatıyla ilgili sırlar öğreniyor ve bunlar onu Sam'e ve diğerlerine hiç beklemediği şekilde bağlıyor. İpuçlarını biraraya getirmeleri ve sürekli hareket halinde olmaları benim çok hoşuma gitti ve o heyecan bitmesin diye, kitabın sonuna geldiğimde aynı tarzda bir kitabı ya da devamını okumak istedim. Çözdükleri bütün ipuçları Sam'in önceki hayatıyla ilgili ve hatıralarında Anna'yla ilgili bir şey var. Sürekli etrafından dolanarak anlatıyorum çünkü en ufak bir ipucu kitabın bütün tadını kaçırabilir.




Tanrım! Cas çok tatlıydı. Herneyse, ne diyordum ben? Konu kısaca yukarıda bahsettiğim gibi gerisiyle ilgili hiçbir şey söyleyemem. Karakterleden bahsedecek olursak eğer; Anna sevdiğim bir bayan karakter olarak aklıma kazındı çünkü korunma ihtiyacına rağmen sürekli zırlayan ve yakınan bir tip değildi. Yani ağladığı anlar ve kalbinin kırıldığı zamanlar oluyordu ama ben çabucak kendini toparlayabildiğini düşünüyorum.  Sam kesinlikle kafa karıştırıcı bir karakterdi, onun cazibeside o ilginç halinde zaten. Cas en çok güldüğüm erkekti. En ciddi olaylarda bile beni güldürmeyi başardı. Kendisi tam bir obur. Trev tam olarak beni suskunluğa uğratıyor şuan. Anna'yla en çok konuşan ve derdini dinleyen kişi o. Bu çocuğu seviyordum da ama neyse -.- Ve Nick... Ah, Nick tam bir domuz gibi davranmasına rağmen içtendi. Bazen uyuz karakterleride severken bulursunuz kendinizi. Nick bence tam o havadaydı.

Kitap bu beş karakterin arasında geçip gidiyor ve onların aralarındaki bağı öğreniyorsunuz. Kitabın dili, olayların hızı ve heyecanıyla gram sıkılmadan bitirdim ve ikinci kitabı istiyorum.

Gökyüzüne baktım. "Titan beyazı.Öyle saf bir beyaz ki, neredeyse..."


"Tadını alabilirsin?"






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder